23 Mart 2020 Pazartesi

İslam, Bilim, Virüs, Kumaş

1. Geleneksel İslam'ın bilim ile arası aslında hiçbir zaman iyi olmadı. Belki daha da kötüsü, günümüz İslamcılarının ciddi bir kısmının bilimin ne olduğunu bile aslında pek bilmiyor olmaları. "İlim Çin'de bile olsa gidip alınız" gibi ifadelerden hareketle İslam dininin bilime önem verdiğinin savunulabiliyor olması, aslında bilim konusundaki yaygın cehaletin bir sonucu. (Ancak bu cehalet İslami kesime özgü değil, Türkiye'nin her kesimi için geçerli olan genel bir durum.)

2. Eski alimler böyle değildiler. Zira ortada bir sorun olduğunu fark etmiş ve oturup uzun uzun tartışmışlar. Bu tartışmalardan galip çıkan Gazali olmuş. Ama Gazali, argümanları güçlü olduğu için galip çıkmamış. Onun pozisyonu resmiyet kazanınca, Gazali de hükmen galip olmuş!

3. İbn-i Rüşd, Farabi ve İbn-i Sina için halen yaygın olan kafir ithamlarının nedeni de bu tartışmalardaki pozisyonlarıdır. Şayet, onların pozisyonu resmiyet kazansaydı, bu sefer Gazali kafir olacaktı! (İslami kesimin ezici çoğunluğu, bu pozisyonları bilmediği gibi, izah edildiğinde de anlamakta zorlanır, zira bilimsel literatüre yabancıdır. İslami kesim içindeki yaygın kaygı, hangi kişinin "Ehl-i Sünnet" olduğu kaygısıdır. Amaç, yanlış fikre doğru kabul edip "sakata düşmemek"tir. Ortadaki sorun ve bu sorun hakkındaki tartışma, ikincil planda dahi değildir.)

4. Bilime olan mesafeli yaklaşımda, nedensellik konusu merkezi önem taşır. Diyelim ki, bir adam virüs kaptı ve öldü. "Bu adam virüs nedeniyle öldü" diyebilir miyiz? Ve hele hele, "Virüs kapmasa idi, ölmezdi" demeye cüret edebilir miyiz? Çoğu insan için bu soruların cevabı belli olsa da, tartışmanın merkezinde bu konu vardır.

5. Bir elinde yanmakta olan bir kibrit, diğer elinde ise bir parça kumaş bulunan bir insan düşünelim. Bu kişi, bir elindeki kumaşı, diğer elindeki kibritin üzerine tutarsa ne olur? Buna verilecek cevap bellidir: Kumaş alev alır ve yanar. Ama Gazali öyle demiyor! Gazali'ye (ve Gazali ile şekillenen geleneksel İslam'a) göre, "Ateş, kumaşı yaktı" demek, Allah'ı devreden çıkarmaktır! Hele de, "Kumaşı ateşe tutarsan alev alır" gibi genellemelerde bulunmak, hepten kafirliktir! (Bilimsel literatüre aşina olanlar için, geleneksel İslam'ın ne kadar bilim dışı olduğunu izah adına aslında bu kadarı bile yeterlidir. Çünkü, nedensellik ve nedensel mekanizmalar, bilimin merkezindedir.)

6. Peki Gazali'ye (ve dolayısıyla geleneksel İslam'a) göre, kumaş nasıl alev alır? Gazali der ki, ateş kumaşa yaklaştığında, Allah kumaşı yakar. Belki doğrudan kendisi yakar, belki meleklerine emir verir, onlar aracılığıyla yakar... Ama yakan her durumda Allah'tır. Nedensellik, ateşin yakıcılığı ile kumaşın yanıcılığı arasında değildir. Dolayısıyla, kumaşı ateşe tuttuğumuz bir sonraki seferde kumaşın alev alıp alamayacağını da bilemeyiz. Çünkü Allah bir dahaki seferde kumaşı yakabilir, yakmayabilir... Geleneksel müslümanların inandığı (ya da "sakata gelmemek için" inanıyormuş gibi yaptığı) düşünce budur.

7. Ateşin kumaşı yaktığını gözlemleyebiliyoruz. Bu gözlemleri tekrarlayarak, ateşin her seferinde kumaşı yakıp yakmadığını sınayabiliyoruz. Ateşin ve kumaşın niteliğini inceleyerek, neden birinin yakıcı ve diğerinin yanıcı olduğuna dair mekanizmayı da ortaya çıkarabiliyoruz. Ateşin kumaşı yakmadığı (mesela kumaşın ıslak olduğu) durumlarda bu mekanizmanın neden çalışmadığını da anlayabiliyoruz. Gözlem, sınama ve açıklama getirme ile ilgili olan bütün bu çalışmalar, bilgimizi artırıyor. Hepsinden önemlisi, bir fikrin doğru ya da yanlış olduğuna dair kanaatimizin, ancak o fikri sınayarak oluşabilmesi.

8. Gazali, bunu yapmıyor. Ortaya öyle bir iddia atıyor ki, doğru ya da yanlış olduğuna dair hiçbir fikir yürütmemiz mümkün değil! Çünkü Gazali'nin söylediği şey baştan sınanmaya müsait değil. Söylediği şeyi ne doğrulamak mümkün, ne de yanlışlamak... Dolayısıyla, bilim dışı.

9. Gazali'nin argümanı, gücünü yanlışlanamazlığından alıyor. Yanlış olduğu hiçbir şekilde gösterilemeyecek olan bir iddia, hak edilmemiş bir zırh içine konmuş olan bir iddiadır. Bir iddianın doğru olduğunu düşünmemiz için ortada hiçbir neden olmasa bile, ilgili iddia böyle bir zırh içine konduğunda onun yanlış olduğunu da söyleyemiyoruz. Sadece sınanamaz bir iddia olduğunu ve dolayısıyla bilim dışı olduğunu ifade edebiliyoruz.

10. Yanlışlanamaz düşünceler, İslam dünyasına özgü değil. Yanlışlanamazlığın sunduğu zırh, her inanç ve kült için son derece çekici. Dolayısıyla, her yöre ve kültürde yanlışlanamaz argümanların farklı örneklerine rastlamak mümkün.

11. Türkiye'de sık rastlanan birkaç örnek:
- "Doktor, hastayı iyileştiremez. Şifayı veren Allah'tır. Zaten Allah'ın isimlerinden biri de, Şafi'dir. 'Hastayı doktor iyileştirdi' diyen kafir olur. Doktor, sadece hastayı iyileştirmeye çalışabilir. Bu, fiili duadır. Bu dua kabul olursa, hasta iyileşir."

- "Dualar her zaman kabul olur. Bir kişi dua etti ama istediği yine de olmadı ise, Allah kişiye karşılığını öbür dünyada verecek demektir."
12. Bunlar, sınanması mümkün olmayan, ama güçlerini de zaten bu sınanamazlıktan alan argümanlar. Ancak bu gerçek dile getirildiğinde verilen cevaplar hep aynı:
"Bilim önemlidir, ama kendi sınırlarında! Bütün hayatı bilimle açıklamak yanlıştır. Bu bilim değil, bilimcilik, yani bilimi putlaştırmak olur!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

HAKKINDA

Serdar Kaya'nın müsvedde defteri.

Bu blogda yayınlanan yazılar, belli aralıklarla derlenip derinsular.com adresinde dosyalanır.

Blog isminin ilham kaynağı için, bkz.:
Gangs of Wasseypur (2012)


Twitter (English Account) Twitter Facebook