17 Ağustos 2018 Cuma

Özgür Demirtaş

Öyle bir memleket ki, komplocu yaklaşıma karşı çıkan insanlar bile bunu yine komplocu çerçevede kalarak yapıyor. Videodaki örneğe bir bakalım:

1. "Dış mihrak var" diyor. Hem öyle birkaç tane falan da değil, olabileceği kadar varmış. Hatta, "Olası bütün kombinasyonlar sayısınca mümkün" gibi bir şey de dedi!

2. Ardından korelasyon ve nedensellikten söz etti ve (mealen) nedenselliğin yönünün yanlış anlaşıldığını söyledi. Yani Türkiye dış mihraklar yüzünden güçsüz değilmiş. Aksine, Türkiye güçsüz olduğu için dış mihraklar Türkiye ile uğraşıyorlarmış! Ne manası var bu argümanın, belli değil... Dünyanın en güçlü ülkelerinin güçsüz bir ülke ile bu kadar uğraşıyor olmaları gerçekten de makul bir açıklama mı? Güçsüz bir ülke ile kimler neden uğraşsın? Ya da gerçekten uğraşacak olsalar, eğer ülke güçsüzse neden yıllarca uğraşmaları gereksin?

3. Yukarıdaki argümana korelasyon-nedensellik konusundan hareketle varması da ayrıca abes. Aradaki ilişkinin nedensel olmaması, önerilen nedenselliği tersine çevirmeyi gerektirmez ki. "Confounding" başka, "endogeneity" başka... Birbiri ile ilgisiz şeyler söylüyor. (Kaldı ki, ortada zaten bir korelasyon da yok. Spekülasyon var.)

4. Peki çözüm ne? Bugünlerde moda olan şeyleri tekrarlıyor: Yapısal reformlar, demokratik anayasa, şeffaf kurumlar, ve saire ve saire... Bunlar önemsiz şeyler değil elbette, ama bir toplumun daha önce hiçbir zaman sahip olmadığı bazı özellikler, sadece bir dizi kurumsal reform ile ortaya çıkarılabilir mi?

Bir düşünelim... Demokratik bir anayasamız olsun. Bu anayasa, kurumların şeffaflığı gibi işleyişe dair bir dizi demokratik prensibi vurgulasın. Bireysel hakları, özgürlükleri temin etsin. Kağıt üzerinde güzel... Peki sonra ne olacak? Demokratik bir toplum olacağız! Ardından fen liseleri açıp, bir de güneş enerjisine yatırım yapınca ekonomimiz de düzelecek! Basite indirgediğimin farkındayım, ama videodaki sözlerin içeriğinde bunların ötesinde bir şey yok... (Bu işler bu kadar kolay olsaydı, gelişmekte olan ülkelerin hepsi sorunlarını bir çırpıda çözüverirdi.)

Bütün bu anlatılanlar, Kemalizmin liberal versiyonundan başka bir şey değil. Her iki ideolojinin de ortak yönü, topluma dokunamamak, ve rejim ithaline dayalı uçuk senaryolar üzerinden çözüm ürettiğini zannetmek. Bir dizi ilerici reform yaparak yeni bir sayfa açıyorsun, iş bitiyor! Analizin hiçbir noktasında sosyoloji yok, tarih yok, kültür yok, insan yok. Halbuki bütün kanunları da değiştirsen, yepyeni kurumlar da tesis etsen, ertesi gün yine aynı insan olacaksın ve aynı insanlar arasında yaşayacaksın. O "yeni" kurumları da yine aynı insanlar dolduracak.

*     *     *

Akşamdan sabaha kurum tesis edilmez. Gerçek bir kurum, yüzyıllar içinde evrilmiş bir kültürel mirasa sahip olur -- ki bir kurumu kurum yapan da zaten budur. Kurumsal kültür nedir bilmeyen insanlar, kurum değil bina inşa ederler. Aynı şey demokrasi ve siyasi kültür için de geçerli. Demokrasi kültürü, bir toplumun demokratik değerleri nesiller boyunca özümsemesi ile ortaya çıkar, yeni kanunlarla değil.

Yine de konuşmacının hakkını teslim etmek lazım. Konuşmasının başında siyasetten anlamadığını söylemiş. Çoğu yorumcuda bu meziyet de yok.

*     *     *

Not: Liberalizmin topluma dokunma konusundaki yetersizliği hakkında, bkz. ikinci kitabımın ilk bölümü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

HAKKINDA

Serdar Kaya'nın müsvedde defteri.

Bu blogda yayınlanan yazılar, belli aralıklarla derlenip derinsular.com adresinde dosyalanır.

Blog isminin ilham kaynağı için, bkz.:
Gangs of Wasseypur (2012)


Twitter (English Account) Twitter Facebook