1. Din adamlığı reel ve pratik manada bir meslek. Yani çoğu din adamı (ve aslında "din kadını") için bu iş aynı zamanda geçim kapısı. Durum bu iken, inancını kaybeden bir din adamı bunu açıklayabilir mi? Elbette kolay olmaz. Türkiye dahil pek çok ülkede ciddi bir sorun bu.
2. Seküler bir kuruluş olan The Clergy Project, bu sorunu çözme adına inancını terk eden din adamlarına maddi ve manevi destek sağlıyor ve yeni bir hayata başlamalarına yardımcı oluyor. Bugüne dek 1000'in üzerinde din adamına destek olmuşlar.
3. Bu konu Türkiye özelinde de önemli ve sekülerleşme trendine bakılırsa önümüzdeki yıllarda daha da önemli olacak. Dahası, Türkiye gibi klancı ülkelerde bir kişinin inancını terk etmesi, maalesef çoğu zaman "mahalle"sini terk etmesi anlamına da geldiğinden, sorun daha büyük.
4. Misal, Diyanet'in sadece imam-müezzin kadrosunda 100.000 kişi var. Biraz istatistik bilen herkese malumdur: Bu kişilerin istisnasız hepsinin imam-hatip ya da ilahiyat günlerinden beri inançlarını muhafaza etmekte olması ihtimali 0'a yakın. Ne yapsın peki bu insanlar?
5. İşin kötüsü, seküler kesim de bu gibi gariplikleri anlayamıyor. "Devlet neden benim vergilerimle imam istihdam ediyor?" demeyi ilericilik zannediyor. İnancını kaybetmiş imamlara el uzatmayı düşünmek bir yana, onlara yönelik insani bir kaygıları dahi yok...
6. Seküler kesim, camilerin devlet kontrolünden çıkması durumunda neler yaşanacağının da pek farkında değil. Yaşadıkları toplumu tanımıyorlar. ("İkna" etmek için, "Diyanet'i Atatürk kurdu, hani dincileri devlet kontrolü altına almak için, anlarsın ya..." falan demek gerekiyor!)
7. Böyle dev bir istihdam hakikaten olacak iş değil, orası doğru. Ama alternatifler neler? Alternatif yok değil. Ama camileri cemaatlere bırakmak, seküler ya da dindar hiçbir kesim için makul bir çözüm değil. Peki neden değil?
8. Çünkü camilerin İslami kesim için gayet çekici yönleri var:
- Endoktrinasyon
- Taraftar devşirme
- Mobilizasyon
- Para toplama
Devletin elini çekmesi durumunda, İslami kesim birbirine girer, ciddi ciddi "turf war" yaşanır.
EK
"İyi ya, yesinler işte birbirlerini" eksenli bazı yorumlar geldi. Böyle bir yaklaşım, pek çok yönüyle sorunlu. Kısaca izah etmek gerekirse:
(a) Devlet her zaman dini alanı izler, gözler, yönetir ve yönlendirir. Hoşumuza gidebilir, gitmeyebilir, ama her devlet yapar bunu. Dolayısıyla, ortada Diyanet diye bir şey kalmazsa, devlet kendince daha makul bulduğu dini grupların önünü açma yoluna gidecektir. Yani camilerden Diyanet gitse, yerine falanca grupların adamları gelir. Çoğu grup payına düşene razı olmaz. Hem kayırılan gruplar hem de diğerleri, daha fazlası için lobi yapmaya başlar. (Diyanet içinde de bugüne dek dini gruplar arası rekabet yaşandığı gerçeğini yadsımıyorum. Ama Diyanet'in kurumsallığı içinde yaşanan rekabet ile sokaktaki aynı olmaz.)
(b) "Ne yaparlarsa yapsınlar, en azından maaşlarını biz vermeyiz, kendi camilerini kendileri finanse etmiş olurlar" denebilir. Belki yanlış da değil. Ama dini gruplar zaten camileri masraf kapısı olarak görmez. Aksine, cami işi, para ve güç getiren bir iş. Yani, seküler kesim üç beş kuruş az vergi verecek bile olsa, bunun bir maliyeti de olacak. Giderek güçlenen dini gruplar, daha farklı hutbelerin, vaazların işitildiği camiler, ve bu yeni içerik ile genişleyen ve mobilize olan birbirinden farklı yeni kitleler... ("Buna müsaade edilmemeli" gibi normatif bir iddiada bulunmuyorum. Bu sadece bir durum tespiti. Ve belki bir de, basit kategorilerle düşünmenin yanlışlığına vurgu. Hoşumuza gitmeyen bir uygulamanın sona ermesini istediğimizde, çoğu zaman alternatif uygulamanın doğuracağı yeni sorunları gözardı ediyoruz.)
(c) Farklı dini grupların yönetiminde farklı camiler, farklı söylemler, farklı yorumlar, ve hepsinden önemlisi farklı grup kimlikleri taşıyan ve birbirleri ile her zaman dostane ilişkiler içinde olmayan cemaatler ve bu ortamda devşirilen yeni kitleler... Bir ülkede böyle şeyler yaşanması ve bu kitlelerin birbirini yemesi, seküler kesim için gerçekten de iyi olur mu? Bu ileri seviyede sevgisiz, sorumsuz ve akılsız bir dilek. Sevgisiz, çünkü aynı ülkede yaşadığı insanların ihtilafa düşüp kavga etmesinden, hatta belki birbirini boğazlamasından adeta mutlu oluyor. Sorumsuz, çünkü böyle bir kavganın bir ülkeye neler yaşatabileceğini umursamıyor. Akılsız, çünkü kendi kesiminin toplumun geri kalanından izole olduğunu tahayyül ediyor ve bu kavgalardan etkilenmeyeceğini, hatta kazançlı çıkacağını zannediyor!
HAKKINDA
Serdar Kaya'nın müsvedde defteri.
Bu blogda yayınlanan yazılar, belli aralıklarla derlenip derinsular.com adresinde dosyalanır.
Blog isminin ilham kaynağı için, bkz.:
Gangs of Wasseypur (2012)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder