20 Haziran 2019 Perşembe

Depresyona Gireceksin, Belki İntihar Edeceksin

Üç gün evvel Twitter'da şu anket sorusunu paylaştım: "Ailenizle, akrabalarınızla, arkadaşlarınızla ya da diğer yakınlarınızla paylaşmaktan çekindiğiniz fikirleriniz var mı?"

Katılımcıların üç seçenek arasında yaptığı seçimlerin dağılımı şöyle oldu:
57% Evet, çok sayıda
31% Evet, bir iki konuda
12% Hayır, hiç yok
Yani, Türkiye halkının demeyeyim ama en azından benim paylaşımlarımı takip edenler arasında bu ankete katılım gösterenlerin %88'i, fikirlerini aileleriyle, akrabalarıyla, arkadaşlarıyla ya da diğer yakınlarıyla paylaşmaktan çekiniyor. Dahası, %57'lik bir çoğunluk sadece bir iki değil, çok sayıdaki fikrini paylaşmaktan çekiniyor!


Böyle bir tablo, "yakınlarımız" olarak gördüğümüz kişiler ile aslında yakın falan olmadığımız ve onlarla düzgün iletişim kuramadığımız şeklinde de okunmaya müsait. Belli ki, yakınlarımızda ilişkilerimizin sağlığı belli şartlara bağlı. Popüler olmayan ya da aykırı görülen bir düşünce dile getirmemiz durumunda en yakınlarımızla bile ilişkimiz bozulabiliyor.

*     *     *

Yakınlar ile kast edileni daha iyi anlayabilmek için, devam niteliğinde ikinci bir anket sorusu paylaştım: "Farklı fikirlerinizi hangi yakınlarınıza ifade etmeye daha çok çekiniyorsunuz?"

Bu ikinci soruya verilen cevaplar şöyle oldu:
45% Akrabalarıma
33% Aileme
22% Arkadaşlarıma
Katılımcıların yarıya yakını düşüncelerini akrabalarıyla paylaşmaktan çekindiklerini ifade etmiş. "Kimi düşüncelerini" de diyebilirdim, ama aslında sadece düşüncelerini... Zira herkesin aynı noktada buluştuğu, pek itiraz görmeyen düşünceler zaten baştan önemli değil. Yani koroya katılınca bir problem olacağı yok. Asıl konu, yaygın kabullerden ayrılıp bireyselliğimizi ifade ettiğimizde ne olduğu. Çünkü, sorunlar o noktada başlıyor.

Katılımcıların üçte biri ise, farklı fikirlerini en çok aileleri ile paylaşmaktan çekindiklerini söylemiş. Halbuki aile insanın dünyaya karşı sığınağı olmalı. İdeal olan, dünya üzerindeki herkes kişiye arkasını dönse bile, ailenin sığınacak bir yuva olarak kalması. Belli ki durum bu değil. Ama bazı şeyleri ailenle bile paylaşamayacaksan kiminle paylaşacaksın?

Tabii bu noktada aile ile akrabalar arasındaki fark da önemli. %45 aileyi değil, akrabaları seçmiş. Yani "Ailemle paylaşırım ama akrabaları karıştırmam." Neden? Muhtemelen her zamanki şeyler... Arkamızdan dedikodu yaparlar, çekiştirirler, ele güne rezil oluruz, başımıza bir iş gelir, ve saire, ve saire...

Aile ile akrabaları toplayınca, %78 ediyor. Yani büyük bir çoğunluk, kan bağı olan insanlara düşüncelerini açıklamamayı tercih ediyor. Geriye kalıyor, %22. Yani fikirlerini arkadaşları ile paylaşmaktan çekinenler.

Acaba burada "arkadaş"ı "tanıdık" diye mi okumak lazım? Fikrini bile paylaşamadığın kişi arkadaşın olabilir mi? Tabii, "Fikrini paylaşamadığın kişi ailen, akraban olabiliyorsa, arkadaşın neden olamasın?" da denebilir, ama insan en azından ailesini, akrabasını seçemiyor. Arkadaş öyle değil. Ama diğer yandan, her iki soruda da bu üç kategoriyi "yakınlarınız" başlığı altında sunmuşum. Belki de, çoğu insan her durumda güvenebileceği birkaç yakından bile mahrum.

*     *     *

Biraz düşünelim... Türkiye gibi ailelerin çocukları kendi mülkleri gibi gördüğü, bireyselliklerine saygı göstermediği toplumlarda neler yaşanıyor?

Bu gibi toplumlarda, aileler, çocuklarının norm dışı her düşünce ve davranışlarını bir tür sapma/sapıklık olarak görüyorlar ve hatta bunu kendilerine yapılmış bir ihanet olarak algılıyorlar.

- Ana akım milli/siyasi değerleri/ezberleri terk edenler hain muamelesi görüyor. "Milli putlarımıza neden tapmıyorsun? Biz seni böyle mi yetiştirdik? Kim soktu bunları kafana?"

- İnançlarını terk edenler ya da değiştirenler de benzeri muamelelere maruz kalıyor. Bazıları zorla yatılı dini okullara gönderiliyor, bazıları ekonomik imkanları kısıtlanarak kontrol altına alınıyor. (İnanç özelinde kızlara yapılanlar çok daha sert olabiliyor: Eve kilitlemek. Fiziksel/psikolojik baskı uygulamak. Zorla evlendirmek. Şayet yurtdışında ise, zorla "memlekete" götürmek. Hatta, hayat tarzını aleni olarak değiştirmiş ise, öldürmek.)

- Eşcinseller, transseksüeller evlatlıktan reddediliyor. Ve hatta bazen kendi akrabalarınca, bazen de yedi yabancılarca öldürülüyor.

- "Kızımız namussuzluk etti" diye düşünen ailelerin erkekleri, ele güne rezil olmaktansa, kendi kızlarını öldürüp namuslarını temizliyorlar.

Sürüden ayrılanlara yönellik tepkilerin niteliği ve şiddeti ailenin kültürüne göre değişiklik gösteriyor elbette, ama hepsinin temelinde bireyselliğe saygı duymamak var. Bazı inanç ve ideolojilerin aykırı sese tahammülleri yok.

Peki bireyselliği hiçe sayılan insanlara ne oluyor? Ailenle konuşamıyorsan, akrabalarınla konuşamıyorsan, arkadaşlarınla konuşamıyorsan, ne yapacaksın? Hele bir de yaşın küçükse, ekonomik bağımsızlığın yoksa, büyük bir şehirde yaşamıyorsan ve dolayısıyla destek alabileceğin kişi ve kurumlar sınırlıysa, ne olacak?

Ne olacağı belli. Depresyona gireceksin. Belki intihar edeceksin.

*     *     *

O halde ne yapmak gerekli?

En önemlisi, baştan risk almamak, depresyon girdabına girmemek ve psikolojik (ve hatta biyolojik) bir enkaz haline gelmemek. Eğer dini ve seküler tabularla dolu bir toplumda yaşıyorsanız ve yaşınız küçükse, kendi ayaklarınız üzerinde durmayı başaracağınız ana dek, düşüncelerinizi, inançlarınızı, cinsel eğilimlerinizi kendinize saklayın. Bu, "Tavrınızı sonra değiştirin" demek değil. Gelecekte yeniden bir değerlendirme yapın ve hiçbir durumda gereksiz risk almayın. Çünkü, bu işlerin şakası yok. Dünya güvenli bir yer değil ve bunun en büyük nedeni insanlar.

İnsan vahşi, zayıf ve kolay kandırılabilen bir varlık. Milyarlarca insanın birbirinden tuhaf milli, dini ya da seküler törelere kapılmasını ve içlerinden on milyonlarcasının öz çocuklarını reddedecek ve hatta katledecek noktaya gelmesini başka türlü izah etmek zor.

İlk olarak yapmanız gereken şey, başkalarına kendiniz hakkında ilanlarda bulunmak değil, kendinizi korumak ve kendinizi yetiştirmek. Sessizce okuyun, öğrenin. Farklı kaynaklara başvurun ve kendinizi değişime açık tutun. Yalnız olmak zaman zaman zor geliyorsa, sizinle aynı durumda olan insanlarla internet üzerinden irtibata geçin. İngilizcenizi geliştirerek reddit gibi platformlar üzerinden daha geniş gruplara erişin. Yurt dışındaki fırsatlardan haberdar olun. Ancak hiçbir durumda soğukkanlılığınızı kaybetmeyin ve bir anda karar alıp uygulamaya kalkmayın.

Kahraman olmaya da çalışmayın. İnsanlar kahramanlığı yüceltir, ama çoğu kahramanlık aslında ucuzdur. Primatlar, kahraman olmayı da, kahraman takip etmeyi de severler. Biri, imtiyazlar kazandırır, diğeri ise güvenliği ve konforu artırır. Yani son tahlilde, her ikisi de sıradan hayatta kalma stratejisidir. Kimi durumlarda rasyonel tercihler oldukları muhakkaktır. Ama anlamsız oldukları ve hataya götürdükleri de doğrudur.

*     *     *

"If men could only know each other, they would neither idolize nor hate." - Elbert Hubbard

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

HAKKINDA

Serdar Kaya'nın müsvedde defteri.

Bu blogda yayınlanan yazılar, belli aralıklarla derlenip derinsular.com adresinde dosyalanır.

Blog isminin ilham kaynağı için, bkz.:
Gangs of Wasseypur (2012)


Twitter (English Account) Twitter Facebook